Çünkü madem ki vakit akşam…
- Pelin Alpaslan
- 5 May
- 3 dakikada okunur

Burada başta "Hayata Tanıklıklarım" başlığında kendime notlarımı paylaşmaya başlamıştım.
Sonra "Dinlemeye Doyamadığım Şarkılar" serisiyle yazdıklarıma etkilendiğim müzikler eklendi. 🎶
Şimdi de diyorum ki yeni bir köşe daha açıp "İçimden Geçen Şiirler" serisi başlatayım bu yazıyla 😊📖
Hem sonra da canım isterse "Radarımdaki Tablolar", "Kütüphanemdeki Kitaplar" vs serileri de ekler, kendime not etmeye devam ederim diye yükseldim 😍✨
—-
Şiirden söz etmek için bence önce şairi de bir konuşalım. 🤗
Şairler: Basit kelimeleri yan yana ekleyerek bizi yeni bir dünyaya götürebilen -kelimelerin büyücüleri- 🪄
Şiirleriyle ruhumuza dokunan bu insanlar, yalnızca dizelerden ibaret değil.
Hayatları, tutkuları, zaafları ve sıradan insanlara özgü hatalarıyla dolu birer hikaye anlatıcıları aynı zamanda…
Peki, onların gizli bahçelerine bir adım atmadan şiir okunur mu hiç?
Şairleri yalnızca dizeleriyle mi tanıyoruz?
Yoksa o dizelerin ardında kahkahalara, aşk acılarına, hınzır hikayelere bulanmış hayatlar mı var?
Onlar yalnızca yazan değil, yaşadığı gibi yazan insanlar.
Kimi devrimci bir ruhla, kimi içli bir melankoliyle, kimi aşkın en çılgın haliyle...
Her biri, kendi dünyasını dizelerinde yeniden yaratmış.
Hayatı; hayatı içinden, bazen naif, bazen hoyrat, bazen derin, bazen dümdüz bir tavırla anlatan şairlerden,
benim sevdiğim şiirleri paylaşacağım bir yazı serisi olmasını hayal ediyorum. 💁🏼♀️
Görecekseniz, onların dünyasına adım atmak, bir kelebeğin kanat çırpışını izlemek gibi olacak:
Hem büyüleyici hem de derin... 🦋
Her bir dize bir sır olarak da kalabilir, her mısra yeni bir yolculuk da….
Ve hepsinin sonunda geleceğimiz yer, hayatı biraz da başkalarının kelimeleriyle anlamaya,
daha doğrusu anlamaya çalışmayış olacak.
Yani çünkü şiir bazen anlamaktan çok hissetmektir. 💫
—-
Her okuduğumda gülümsediğim ama niye gülümsediğimi açıklayamadığım bazı şiirler oluyor. İşte o gülümseme yüzünden bugün ilk durak:
Cahit Sıtkı Tarancı – “Madem ki Vakit Akşam”
—-
İtiraf edeyim, bu yazıya kimin hangi şiiriyle başlayacağımı düşünürken küçük bir içsel kavga yaşadım. 🤯
Cemal Süreya mi olsun dedim? 🤔 Yok, o biraz nazlı, kendini hemen açmaz. 😌
Can Yücel mi? 🍷 Eh, fazla bilindik geldi ilk yazı için.
Turgut Uyar peki? İnsanın içine işliyor ama belki sonra.
Nilgün Marmara? 🩰 Bir çığlık kadar estetik, bir sessizlik kadar derin. Şimdi değil.
Nazım Hikmet, ah Nazım! O sonsuz bir derya. 🌊 Onu bu yazıya eklesem bugün bitmeyecek.
Yok seçemiyorum çok fazla sevdiğim şiir var 😳derkeeen…
Gün batımına yakın bir saatte, bir anda içimde bir masa kuruldu.
Üzerinde ince belli kadehler, fonda eski bir şarkı, belki biraz da gülüşmeler.
Ve biri oturdu o masaya:
Cahit Sıtkı Tarancı.
Ama bildiğimiz o “Otuz Beş Yaş” melankolisiyle değil bu kez.
Başka bir halde geldi.
“Madem ki vakit akşam…” diyerek.
Bana;
“Evet, yine çok çabaladık, belki yorulduk da.
Ama hava bahar, fonda hafif bir müzik var; artık huzur yüklenme vakti.”
hissi veren bir şiirle.
Hayatın 5’ten sonrası gibi düşün:
Kimsenin senden bir şey beklemediği,
senin de kimseye yetişmek zorunda olmadığın bir saat. 😌🍃
Bu şiir tam o saat gibi işte.
Yani gün boyu biriktirdiğin ne varsa, masaya bırakıyorsun.
İçiyorsun ama dertten değil 🍸
Sakinliyorsun ama melankoliden değil 🌙Dinliyorsun ama sustuğundan değil… 🎧
Sadece çünkü: Vakit akşam.
—-
📜 Madem ki Vakit Akşam – Cahit Sıtkı Tarancı
Madem ki vakit akşam,
Madem evim barkım,
Ne de tek bir âşinâm;
Açılsın gizli sofram,
Gelsin kadehte rakım,
Dostum, neşem ve şarkım.
Madem ki vakit akşam...
—-
Bu şiirde beni en çok çarpan şey,
“öyle çok bir şeyim yok ama ben tamamım.
bende olmayanlar da şu an çiçek açmama engel değil” diyor gibi gelmesi bana 🌺
Yani hem huzur var içinde ama minik bir hınzırlık da var 😉
Ne eksik ne fazla, sadece anın içinde olma hali…
“Evim yok, barkım yok, âşinâm da kalmamış” derken üzülmüyor,
aksine bu anı kendisine ait kılıyor.
Ve hemen ardından
“Soframı açayım, gelsin rakım, dostum, şarkım” diyerek
bizi kendi iç huzuruna davet ediyor.
Daha nasıl güzel ifade edilir ki:
Sofra varsa, şarkı varsa, öz varsa — varsın bazı şeyler de o an olmayıversin. 🌻🎵
Bu şiir bana göre:
Turuncu bir gün batımını izlemek gibi 🌅
Kumda çıplak ayakla yürümek 🏖️
İyot kokusunu derin derin içine çekmek 🌊Telefonu sessize almak 📵
Hiçbir yere yetişmek zorunda olmadığını fark etmek gibi...
Bence Cahit Sıtkı da ‘madem ki vakit akşam’ dizesi ile bir kabullenişi,
bir yumuşak veda hazırlığını ifade etti.
Akşam burada yalnızca günün bitişini değil,
hayatın da bir durağını temsil ediyordu belki.
Ya da bir dönemin kapanışını,
belki gençliğin sonunu,
belki de bir aşkın yahut dostluğun yavaşça silinişini…
Hatta bu şiiri yazarken muhtemelen içinden geçen duygu bir yorgun huzurdu.
Az biraz da hüzün, ama dirençsiz bir hüzün;
yaşanmışlıklara karşı duyulan minnetle karışık bir iç çekiş.
İçsel bir barışma ☺️
Yoo, sen neler hissetmişsin, aslında bu şiir hiç de böyle yazılmamış diyenlerden
gerçek hikayesini duymayı çok isterim. 😊
—-
Ve böylece başladık İçimden Geçen Şiirlereee!
Her biri başka bir masa, başka bir hikaye 📚
Bir sonraki yazımda belki daha hırçın bir şairden gelir şiirimiz.
Ya da daha naif, belki kırık, belki sarhoş…
Ama şimdilik,
Kadehimizi Cahit Sıtkı’ya kaldıralım.
Çünkü madem ki vakit akşam… 🍷🌆
Comments