Hepimizin nihai isteği keyifli, mutlu bir yaşam sürebilmek… Ancak ya bunu başaramazsak?
Daha da kötüsü; ya yaşamımızın bir noktasında nihai mutluluğa ulaşırsak?
Gerçek şu ki, aslında “mutlu yaşam” mı “anlamlı yaşam” mı sorusu sadece bugünün gündemi bile değil. Mutluluk ve anlam arayışının felsefede çoook eskilere dayanan bir geçmişi var. Antik dönemde de iyi olma halimiz bu iki kavram altında inceleniyordu.
- Hedonia (haz)
- Edomonia (anlamlılık)
Günümüzde de insanların mutluluğa çok fazla odaklanmış olduğu, hatta haz peşinde koştuğu bir gerçek. Negatif duygulardan kaçınmanın, sürekli keyif alınan pozisyonda kalmanın dayatıldığı yaklaşımlarla çevriliyiz. Toplu beyin yıkamaya yönelik söz meclisten dışarı yaşam koçlarına, sosyal medyaya, hatta motivasyon veren kişisel gelişim kitaplarına göre mutluluğu kovalamalı, mutsuzluktan kaçmalıyız. Hazcılık peşindeki bu yaşam biçiminde mutsuzluk, hüzün, korku, endişe gibi duygulara yer yok.
Oysa zevk de acı da hayatın gerçekleri… Zevk, doğası gereği iyi, acı, doğası gereği kötü olduğundan; bize hep acıdan olabildiğince kaçınmamız öğretiliyor. Yani zevkin acıya üstünlüğü, mutluluk olarak lanse ediliyor. Ancak zoraki mutluluk, acılarımızı örtmek için kullandığımız bir maskeye dönüştüğünde, toksik oluyor bizim için. Doğadaki her şeyde olduğu gibi, denge bozulduğunda, mutlaka bir karşı etki oluşuyor.
Her şeyden zevk alma güdüsü, oburluk, sınırsız eğlence veya cinsel sınırsızlık… Mutluluğu hep dışarıda arıyoruz, dışa bağımlı hale geliyoruz. Bilginin, amaç sahibi olmanın, kendini, duygularını tanımanın, zihni beslemenin hiçbir karşılık görmediği bir döneme denk gelmemizin sonucu olduğunu da düşünüyorum açıkçası.
Kapitalizm de sahte mutlulukları satarak bizim hayatlarımıza bir anlam kattığımızı sanmamızı istiyor. 2 gün keyif yapabilmek için 5 gün çalışan insanlar, kendini etiketleyebileceği mekanlara giderek, bir kadehe yüzlerce lira vererek, bağ kurmadığı ilişkiler yaşayıp yine de talep gördüğü için egosunun okşandığını düşünerek hedonist olduğunu zannediyorlar.
Bu şekilde çağdaş hedonizmden uzak, ne gelecekteki iyilikleri ne de başkalarının iyilikleri için herhangi bir özel kaygı duymadan, kendileri için sadece zevk arayan kişilere dönüşüyorlar.
Aslında mutlu bir yaşam sadece haz ve eğlence aramanın ötesinde daha büyük bir anlam peşinde olmaktan geçiyor. Zaten araştırmalar da mutluluğun peşinden ne kadar koşarsak ulaşmanın da o kadar zorlaşacağını gösteriyor. Psikologlar, mutluluğu yalnızca hazcılık yoluyla bulmaya çalışmanın, uzun vadede anlamsızlık ve boşluk duygusuna yol açtığını belirtiyorlar.
Mutluluk, diğer tüm duygular gibi geçici bir duygudur ve esas olan mutluluğu değil hayatın anlamını bulmayı hedeflemektir. Bazılarınızın anlamı yok dediğini duyar gibiyim 😊 Bana kalırsa da tek bir anlamı yok 😊
"İnsanın Anlam Arayışı" kitabının yazarı ve varoluşçu psikolojinin öncülerinden Victor Frankl'ın da dediği gibi "mutlu ve huzurlu bir yaşam, hayatını kendileri için anlamlı bir amaç doğrultusunda yaşayanlar için zaten kendiliğinden var olacaktır."
Bu yüzden sürekli pozitif duyguların peşinden gitmek, iyi hissetmeye çalışmak ve hayattan kesintisiz bir şekilde haz almaya çalışmak yerine, yaşamımızı bizim için anlamlı olan bir amaca bağlayarak mutluluğu elde edebilmemiz, en kötü ihtimalle de toksik pozitiflikten kaçınabilmemiz mümkün.
Anlamlı bir hayat kavramını içselleştirmeden mutluluğu ve iyimserliği aşırı genellemeye başlayanlar bu toksik pozistiflik haline düşüyor. Mutsuzluğa neden olabilecek duygularımızdan kaçmadığımızda ve duygusal deneyimimizi küçümsemeyip, görmezden gelmediğimizde, kendimiz olarak daha anlamlı bir hayat yaşama potansiyelimizi kullanabiliriz.
Yaşamaya değer bir hayata sahip olmak yazıldığı, söylendiği kadar basit değil, sorumluluk almayı beraberinde getiriyor. Peki ne bu anlamlı hayat?
Review of General Psychology'de yayınlanan bir makaleye göre anlamlı bir hayat üç özelliğe sahip. Connecticut Üniversitesi'nden L. George ve C. Park ayrıntılı bir literatür taramasından sonra üç özellik tanımlamışlar:
* Amaç: Kişinin değer verdiği hayat amaçlarına motive olma ve odaklanma ölçüsü
* Kavrama: Yaşam deneyimlerini anlama ve onlara anlam verme becerisi
* Farkındalık: Varlığının önemli ve değerli olduğunu fark etme
"Hayatımda nelerden mutlu değilim?" yerine "Hayatımda anlamlı olan ne var?" sorusunu sorarak başlayabiliriz. "Bu durum beni neden mutlu etmiyor?" yerine "Bu durumun benim için anlamı ne?" sorusuna cevap arayabiliriz.
Anlam arayışı, bizi pozitif duygularımıza ve hazza çok fazla takılıp kalmaktan kurtararak, tutku duyduğumuz "gerçek" şeylerin peşinden ne pahasına olursa olsun gitmemizi ve uzun vadede daha çok tatmin olduğumuz bir yaşam sürmemizi sağlayabilir.
Mutluluğu kovalamadığımız, kendiliğinden hayatımıza akacağı bir yeni yıl olması dileğiyle! 😊
Comments