top of page

Gerçek güzellik, içinde daima biraz tuhaflık taşır


“Güzellik, dehşetin tam başlangıcıdır.”

(Rainer Maria Rilke, Duino Ağıtları)


Güzel olan şeyler bizi büyüler, çünkü içinde bir uçurum, bir sonsuzluk, bir bilinmezlik barındırır.

İlk bakışta hayran olduğumuz şey, derinleştikçe biraz da korku uyandırır;

çünkü yaşamın kırılganlığını, ölümlülüğünü ve geçiciliğini de içinde taşır.


Gerçek güzellik yalnızca estetik bir haz değil; ruhumuzda iz bırakan, tarif edemediğimiz bir etkidir.

Ben bunu anlatacak olsaydım belki şöyle derdim:


Gerçek güzellik, içinde daima biraz tuhaflık taşır.

Ama öyle üzerine düşünülerek eklenmiş, hesaplanmış, yapay bir tuhaflık değil bu;

kendiliğinden, farkında bile olmadan var olan bir şey.

İnceden içine dokunan, hafiften kaşıyan, merak uyandıran bir şey.

Sanki biri onu özellikle yerleştirmemiş de sadece var olmuş gibi…


Tam da bu yüzden, o küçük “tuhaflık” güzelliği sıradanlıktan ayırıyor aslında.

Ona kişilik veriyor.

Bir şeyin tam da kusursuz olmaması, onu gerçek kılıyor.

Tek ve kendine özgü. Tıpkı bir orijinal baskı gibi… Kopya değil, kalıp değil.


Aslında tıpkı hayat gibi. Hiçbirimizin hayatı cetvelle çizilmiş gibi değil.

Ufak tefek kırıklar, yamuk kıvrımlar, biraz dağınık yollar… Hepsi biziz.

İz bırakan anlarımı düşünüyorum; sadece kusursuz olanlar değil, aslında tekil ve biricik olanlar geliyor aklıma hep...


Belki çoğu zaman pürüzsüz yüzeyler ve simetrik desenler arıyorum,

mükemmel olunca daha cezbedici olacağını düşünüyorum, evet.

Ama deneyimledikçe fark ediyorum ki, ruhu olmayan bir mükemmellik bana ne gerçek geliyor ne de güzel…


Gerçek güzellik, öylece bakıp geçemeyeceğin bir sanat eseri gibi…

Doğanın çabasızca sundukları gibi…

Bir tabloda keşfedilmeyi bekleyen detaylarda,

bir şiiri, şairini tanıdıktan sonra okuduğundaki anlamda,

yamuk büyümüş bir ağacın dalında, çatlamış bir betonun içinden büyüyen çiçekte…Hikayesi olan şeylerde…

Ve dozunda bir “tuhaflık”, o hikayeyi lezzetli kılan gizli bir baharat gibi.


Yalnızca bakmakla değil, görmekle, hissetmekle ilgili bir şey bu.

Çünkü teknik olarak kusursuz olabilir…

Ama içinde ruh yoksa, geriye sadece tanımı yapılabilir ama hissi olmayan bir şey kalıyor.


Güzellik de bu yüzden yalnızca “güzel” olmakla değil, aynı zamanda biraz da “garip” olmakla anlam kazanıyor.

O zaman bir resme bir daha bakmak istiyorsun, bir müziği yeniden dinlemek, bir anıyı tekrar yaşamak istiyorsun.


Yani hiçbir şey sadece “güzel” olduğu için yetmiyor. Ruhu varsa, işte o zaman fısıldıyor. Diyor ki:

“Bak, ben dehşetin başlangıcıyım 😊”

Kommentare


Post: Blog2_Post

Takip Et

  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn

©2022 by hangipelin. Proudly created with Wix.com

bottom of page